Tasarım ve mimarlık yazarı Allison Arieff, New York Times için kaleme aldığı, 2018 tarihli yazısında “Bütün kadın mimarlar nerede?” diye sormuş ve eklemişti; “Mimarlık öğrencilerinin neredeyse yarısı kadın. Mezun olduktan sonra neden bu kadar az kişi sektöre bağlı kalıyor?”
M.Ö. 10.000 civarında, insanların mağaralarda yaşamayı bırakmasından bu yana; kadınlar, her zaman evler ve kentler inşa etmiş ve medeniyetlerine ölçülemez katkılarda bulunmuşlardır. Ancak, bunun için yeterli takdiri her zaman almadılar.
Yapı ve inşaat sektöründe cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik -son zamanlarda- artan çabalara rağmen; mimarlık alanında kadınlar son derece yetersiz temsil ediliyor.
2017 yılında, tasarım dergisi Dezeen; cinsiyet eşitliği üzerine, en iyi mimarlık firmalarının dahil olduğu bir anket yaptı. Araştırmacılar, sonuçları “şok edici” olarak nitelendirdi: Ankete katılan 100 firmadan sadece üçünde kadın CEO varken; 16 firmanın üst yönetiminde hiç kadın yoktu. Bu firmalarda çalışan kadınların sadece %10’u liderlik pozisyonundayken; çoğu diğer kadın, idari rollere sahipti. Bu sonuçları -özellikle- çarpıcı kılan, mimarlık okullarından mezun olan öğrencilerin yaklaşık %50’sinin kadın olmasıdır.
Kadınların mimariye getirdiği yetenek ve vizyonu öne çıkarmak için; bu yazıda, tarihe ve dünyanın siluetine damgasını vuran ve iz bırakan yedi kadın mimar sunuluyor. Bu vizyonerler ve daha yüzlercesi, genç nesillerin hayallerini daha kolay gerçekleşleştirmesinin önünü açmaya devam ediyor. [Liste, soyadlarına göre alfabetiktir.]
Gabriela Carillo
Gabriela Carillo Meksika’da doğdu, büyüdü ve eğitim gördü. 2017 yılında, henüz 39 yaşındayken; The Architectural Review tarafından Yılın Mimarı seçildi.
Pek çok diğer projesinin yanı sıra mahkemeler, kültür merkezleri ve görme engelliler için bir kütüphane tasarladı. Carillo’nun alametifarikası, kamusal binalara insancıl ve duyarlı yaklaşımıdır. Ayrıca, ışık ve gölge oyunuyla tasarımlarında estetik bir derinlik yaratmak için; Meksika’nın güneş ışığından en iyi şekilde yararlanıyor.
Carillo, tasarım ortaklarıyla birlikte, Taller | Mauricio Rocha + Gabriela Carrillo‘nun eşbaşkanlığını yapıyor; Harvard Üniversitesi Tasarım Yüksek Okulu’nda da ders veriyor.
Zaha Hadid
Zaha Hadid, 1980’lerin başında, Londra’nın Clerkenwell bölgesinde küçük bir ofis açtığında; modern tarihin en ünlü mimarlarından biri olabileceği pek akla gelmezdi.
Ancak; Hadid’in o yıllara ait ilk çizimleri bile, henüz var olmayan bir dünyanın hayalini kuruyordu. Takip eden birkaç on yıl içinde -2016’daki zamansız ölümüne kadar- Hadid, dünyanın silüetini süslemek için farklı yapılar inşa etti ve mimari hayal gücünün sınırlarını zorladı.
Bu Irak-İngiliz dehası, Pekin Galaxy Soho, Londra Su Sporları Merkezi, Haydar Aliyev Kültür Merkezi ve Guangzhou Opera Binası gibi –yüzyılı tanımlayan– birçok tasarımın arkasındaydı.
Hadid’in tasarım felsefesini özetleyen, “360 derece var. Öyleyse neden birine bağlı kalalım?” sözü oldukça ünlüdür.
“Eğrinin Kraliçesi” lakaplı Hadid, 2004 yılında, mimarlık dünyasının en büyük ödülü olan Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazanan ilk kadın olmak dahil çok sayıda prestijli ödül aldı.
Farshid Moussavi
İran doğumlu bu İngiliz mimar, Farshid Moussavi Architecture’ın başıdır ve dünyanın en çok talep gören mimarları arasındadır.
Harvard’da Uygulama Profesörü de olan Moussavi’nin önemli tasarımları arasında, Japonya’daki Ōsanbashi İskelesi vardır. Bir mimari dehanın somut örneği olan uluslararası yolcu terminali, doğal bir yaratım gibi hissettiriyor. Bu binanın tasarımında merdiven, kiriş veya dikme yer almıyor.
Moussavi, Riposte ile yaptığı röportajda “Binaların pratik bir işlevi var; ancak, aynı zamanda, kentsel ve kırsal peyzaj kültürüne de katkıda bulunuyorlar” diyor ve ekliyor, “Bu nedenle yapılar, aynı zamanda birer fikir olarak ve mimarlık ve sanat tarihindeki konumlarıyla da incelenebilirler.”
Suchi Reddy
Reddymade Architecture‘ın kurucusu Suchi Reddy, Hindistan’ın Chennai kentinde doğdu. Bugün, 18 yaşındayken, yeni evli bir çocuk olarak taşındığı New York City’de yaşıyor. Reddy, mimar olma hayalini beslemek için muhafazakar yapıda bir yetiştirmeye direnmek zorunda kaldı.
Cultured ile yaptığı röportajda “Mimarlık okuluna gitmek ve sadece evde kalıp, bebek sahibi olmamak için savaşmam gerekiyordu” dedi.
Çalışmaları arasında, memleketi Chennai’deki bir bina için kinetik bir yağmur perdesi cephesi ve komadan çıkan çocukların iyileşme oranlarını etkilemek için tasarlanmış prototip bir duyusal şifa odası yer alıyor. Bu konulara doğal olarak çekilmesine rağmen, Reddy kendisini bir “kadın mimar” olarak görmüyor.
Bence işin nasıl yapıldığı konusunda cinsiyet ayrımı yapmak bir fark yaratmıyor; ama ciddiye alınmak için daha çok çalışmalısınız.
Suchi Reddy, Hindistan doğumlu, New York’lu mimar
Denise Scott-Brown
20. yüzyılın mimarisinin çoğunu şekillendiren bu neredeyse doksanlık mimar, bir efsaneden başka bir şey değil. Zambiya doğumlu, Güney Afrika’da büyümüş ve Philadelphia’da yaşayan Denise Scott-Brown, onlarca yıldır adeta bir simge olmuştur.
Üretken kariyerinde; Londra Ulusal Galerisi’nin Sainsbury Kanadı, Seattle Sanat Müzesi, Toulouse Eyalet Başkenti Binası ve daha pek çok ünlü bina tasarladı.
Mimari ikon, bunu yapmanın neredeyse imkansız olduğu bir zamanda zirveye çıktı. 1989 tarihli “Zirvede Bir Yer Mi? Mimarlıkta Cinsiyetçilik ve Yıldız Sistemi” adlı makalesinde hayal kırıklıklarını yazdı.
Venturi Scott Brown Architects‘ten emekli olmasına rağmen; 89 yaşında, tam zamanlı olarak kitapları üzerinde çalışıyor. Üretken kalabilmek için sağlığına da öncelik veriyor.
“Düşersem, bu işi yapmayı bırakmam gerekir; ve daha yapacak çok işim var” diyor Scott-Brown.
Roberta Washington
Roberta Washington, 1983’te, New York’ta, Harlem’in kalbinde kendi adını taşıyan mimarlık firmasını kurduğunda; bunu yapan ilk Afrikalı-Amerikalı kadınlardan biriydi. Washington’un kapsayıcılık ve eşitlik tutkusu ve Mozambik’te hastaneler tasarlamak için geçirdiği dört yıl, çalışmalarının çoğuna ilham veriyor.
Geçtiğimiz on yıllar içinde Washington; sağlık merkezleri, eğitim tesisleri ve uygun fiyatlı konutlar gibi birçok başarılı projeyi tamamladı. Dikkate değer çalışmalarından biri de Ulusal Parklar Anıtı’nın bir parçası olan Afrika Mezar Alanı Yorumlama Merkezi. Ayrıca, Harlem’in -%60’ı geri dönüştürülebilir veya yenilenebilir malzemelerden oluşan- ilk yeşil binasına da öncülük etti.
Irkçılık ve cinsiyetçilikle karşılaştım; ama başarılı olmak için sadece buna odaklanamam.
Kendi mimarlık şirketini kuran ilk Afrikalı-Amerikalı kadınlardan biri olan Roberta Washington
New York’ta beyaz olmayan bir kadın olarak büyüyen Washington, genç yaştan itibaren mimar olmak istiyordu; ancak Ulusal Azınlık Mimarları Örgütü‘nün lideri olarak gelecek nesilleri değiştirmeye çalışırken herhangi bir rol modeli yoktu.
Lu Wenyu
Doğu Çin’in Hangzhou kentinde bulunan Lu Wenyu, 1997 yılında, kendi şirketi olan Amatör Mimarlık Stüdyosu’nu kurdu. Çalışmalarını tanımlamak için seçtiği isim, kendisi ve iş ortağı Wang Shu’nun “profesyonel, ruhsuz mimari” olarak tanımladıkları şeye bir eleştiri olarak, “mimari değil, ev yapmak” oldu.
1966’da doğan Wenyu; yetişkinliğini Çin’in hızlı bir modernleşme, ekonomik büyüme ve kentleşme sürecinden geçtiği bir zamanda geçirdi. Bu nedenle, Wenyu’nun kültürel mirasa ve doğal malzemelere olan tutkusu, mimari vizyonunun çoğunu şekillendirdi. Stüdyosu, ahşap, taş ve çamur gibi doğal malzemeleri kullanarak, geleneksel ve zanaat temelli uygulamalara odaklanıyor; daha geniş bir peyzaj çehresi oluşturuyor. Dikkate değer eserleri arasında Huang Gongwang Müzesi, Ningbo Tarih Müzesi, Çin Sanat Akademisi için yeni bir kampüs olan Ningbo Tengtou Pavyonu ve daha pek çoğu yer alıyor.
Wenyu’nun çarpıcı ve -kültürel açıdan- düşünceli çalışmaları, ortağı Wang Shu ile ortaklaşa kazandıkları 2012 Pritzker Mimarlık Ödülü gibi sayısız prestijli ödüle de layık görüldü.
Kadın Mimarlar İçin Zirvede Daha Fazla Yer Açmak
Denise Scott-Brown, oyunun kurallarını değiştiren 1989 tarihli makalesi “Zirvedeki Bir Yer“de, mimarinin bir kadın olarak onun için “iki kat daha zor” olduğunu anlattı. İnsanların onu ciddiye alması için mücadele etti ve insanlar, onun iyi fikirlerini ve başarılı tasarımlarını -aynı zamanda bir mimar olan- kocasına bağladılar. “Sadece bir eş” olarak adlandırıldığı için incinmiş hissetti.
Çevresindeki insanlar Scott-Brown’u ofiste idari bir rol üstlenmeye veya öğretmeye teşvik etse de o, en sevdiği şeyi yapmayı bırakmadı: İkonik binalar tasarlamak.
Scott-Brown denemesinde “Daha geniş bir açıda; her şey kaybolmaz” diye yazdı. “Tüm mimarlar erkekler kulübüne ait değil. Eskisinden daha fazla kadın mimar var, eleştirmenler öğreniyor, Amerikan Mimarlar Enstitüsü (AIA) aktif olarak yardım etmek istiyor; ve çoğu mimar, en azından teorik olarak, eğer biri onlara nasıl olduklarını kanıtlar ve nerede duracaklarını gösterirse, ayrımcılık uygulamamayı tercih eder.”
Pek çok kadın mimar, 30 yıl önce Scott-Brown’un anlattığına benzer deneyimler yaşayabilir. Ancak, bu kadınların adanmışlıkları ve cesaretleri sayesinde; devam eden zorluklara rağmen, artık zirvedeki o yere giden daha net bir yol var. 8 Mart 2021 Uluslararası Kadınlar Günü için, gelecek nesillere ilham veren ve çığır açan bu kadın mimarlara saygımızı sunuyoruz.